25 Kuruş’luk Devrim
- Alper Yapıcıoğlu
- 10 Eyl
- 3 dakikada okunur

Hepimizin aşina olduğu bir ses vardır. Boş bir pet şişeyi avucumuzun içinde ezerken çıkan o tatmin edici, kesin ve nihai çıtırtı. O ses, bir tüketim eyleminin son perdesidir; ürünle olan ilişkimizin bittiği ve onun artık "çöp" olduğu anın ilanıdır. İşte o ses, pek yakında hayatımızdan çıkmaya hazırlanıyor. O bilinçdışı hareketimiz, artık bize pahalıya patlayacak bir lüks haline geliyor.
2025'in gelişiyle birlikte Türkiye, sadece yeni bir yıla değil, aynı zamanda gündelik hayatımızın en temel alışkanlıklarını yeniden kodlayacak büyük bir sosyal mühendislik deneyine de adım atıyor: Zorunlu Depozito Yönetim Sistemi (ZDYS). Adı teknik ve mesafeli dursa da, vaat ettiği şey son derece basit ve radikal: Artık çöpümüzün bir değeri var. Tam olarak 25 Kuruş.
Peki, bir toplumu, yıllardır sorgulamadan yaptığı bir eylemi terk etmeye ve tam tersini yapmaya nasıl ikna edersiniz? 85 milyon insana, ezdiği şişeyi artık ezmemesini, attığı kutuyu atmamasını nasıl öğretirsiniz? Cevap, psikoloji biliminin derinliklerinde ve insan doğasının en temel kodlarında saklı.
Bu projenin bilimsel reçetesi, Londra Üniversitesi'nden (UCL) sağlık psikoloğu Phillippa Lally ve ekibinin o meşhur araştırmasına ("How are habits formed: Modelling habit formation in the real world" (Alışkanlıklar nasıl oluşur: Gerçek dünyada alışkanlık oluşumunu modellemek)) dayanıyor. Peki, o sihirli "ortalama 66 gün" rakamı nereden geliyor? Gökten zembille inmiyor elbette. Lally ve ekibi, 96 gönüllüyü 12 hafta boyunca takip etti. Katılımcılardan, "öğle yemeğinde bir meyve yemek" veya "akşam yemeğinden önce 15 dakika koşmak" gibi daha önce yapmadıkları yeni bir sağlıklı alışkanlık seçmelerini istediler. Her gün, bu eylemi ne kadar "düşünmeden", ne kadar "otomatik" yaptıklarını bir anketle bildirdiler. Sonuçlar şaşırtıcıydı. Davranışın otomatikleşmesi, yani alışkanlığa dönüşmesi, bazıları için 18 gün sürerken, bazıları için 254 günü buluyordu. İşte o meşhur 66 gün, bu devasa aralığın sadece ortalaması.
Peki, bu ortalama 66 gün, bizim memleket için yeterli mi? Bu konu oldukça şüpheli. Biz "bir hevesle başlayıp üç gün sonra bırakan", "kısa yoldan köşeyi dönme" sanatını milli spora dönüştürmüş bir milletiz. Makineye ezik kutuyu kabul ettirmeye çalışıp pazarlık edenlerimiz, barkodu okumayınca cihaza trip atanlarımız mutlaka olacaktır. 66 günlük sabrı göstermek yerine, 67. günde "bu iş olmuyor" diyerek eski alışkanlıklarımıza dönme eğilimimiz oldukça yüksek. Bilimsel formüle bir de "inat katsayısı" ve "erteleme eğilimi" değişkenlerini eklemek gerekebilir. Neyse ki sistemin sunduğu ödül, inadımızı kıracak kadar somut ve hemen elde edilebilir.
Bu kişisel zaaflarımızı bir kenara bırakırsak, sistemin başarısı bireysel psikolojiyi aşan bir de sosyolojik boyuta dayanıyor. Süpermarketlerin girişleri, yakında ilginç birer sosyal sahneye dönüşecek. İnsanlar ellerinde şişe torbalarıyla Depozito İade Makineleri'nin önünde beklerken, aslında birbirlerine yeni "normal"in ne olduğunu öğretecekler. Bir davranış, yeterince görünür olduğunda ve yeterli sayıda insan tarafından tekrarlandığında, kişisel bir seçim olmaktan çıkıp toplumsal bir norm haline gelir. İşte o "kritik eşik" aşıldığında, şişesini çöpe atan kişi, emniyet kemeri takmayan biri gibi yadırganmaya başlanacaktır.
Elbette bu geçiş sancısız olmayacak. Sistemin ilk aylarında makineyi kandırmaya çalışanlar, sistemi protesto için şişesini daha bir hırsla ezenler, "25 kuruş için bu kadar uğraşılır mı?" diye söylenenler olacaktır. Her büyük toplumsal değişim gibi, bu da başlangıçta biraz gürültülü ve "gıcırtılı" olacak.
Fakat eninde sonunda, o ezilen şişeden çıkan çıtırtının yerini, iade makinesinin ambalajı kabul ettiğinde çıkardığı medeni "bip" sesi alacak. Bu, sadece bir ses değişimi değil, bir zihniyet devriminin habercisi olacak.
ZDYS, bize sadece ambalajları geri dönüştürmeyi öğretmeyecek. Bize, her eylemimizin bir sonucu olduğunu, "atmak" diye bir kavramın aslında doğada var olmadığını ve tükettiğimiz her şeyin sorumluluğunu taşımamız gerektiğini hatırlatacak. O 25 kuruş, bir madeni paranın çok ötesinde bir anlam taşıyor: O, daha temiz bir çevre için ödediğimiz bir ders, daha bilinçli bir toplum olmak için yaptığımız bir yatırım ve çöpümüzle yüzleşmemizin sembolik bedelidir.
Yorumlar